İnsanları etiketlerine göre değerlendirmek dünyanın dikkate alınğını gösterir. Çünkü Allah’ı dikkate almayan dünyâyı dikkate alır.
“ Dünyâ ve içindekiler cehennemdedir” gerçeğine göre dünyayı amaç edinen herkes, İslâm için yaşamayan herkes, Allah’ın kurmuş olduğu sistemi anlamak yerine insanların uyduruk sistemlerini anlamaya çalışan herkes, insanların menfaate dayalı sistemlerine gönüllü olarak hizmet eden herkes, değerler sistemini dünyevi etiketlere göre düzenleyen ve bu etiketlere göre insanlara muamelede bulunan herkes ne Allah’ı anlamıştır ne de O’nu anlatan Resulullâh’ı!
Sizin değerler sisteminizde ismin önüne konulan bâzı etiketler önemli bir yer tutuyorsa sizin “Resûlullâh’ın gözüyle dünyayı değerlendirmek”i bırakın “Resûlullah’ı değerlendirmek” gibi bir derdiniz dâhi yoktur!
Bu çok basit gibi duruyor fakat gerçeğin önündeki en büyük engellerden biri de şartlanmadır!
Küçük yaşlardan beri dayatılan bir şeyler var ve bu dayatılanların doğruluk ve yanlışlığını ölçmek yerine onların çok büyük bir kısmını alıp kullanıyoruz. Halbuki etrâfın anladığı ile Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın anlattığı çok farklı olabiliyor. Ve etrâfın anladığıyla amel eden herkes Muhammed Aleyhisselam’ın anlattıklarını anlamamak yüzünden, etrâfa uymak yüzünden gelecek yaşamlarında sıkıntı çekeceklerse “ etraf böyleydi” gibi bir mâzeretleri ol(a)mayacak!
Okula giden küçük bir öğrencinin girdiği bir sınavdaki sınav kağıdına “arkadaşımla gezmeye gitmiştim o yüzden çalışamadım, lütfen bana beş verin hocam” gibi bir şey yazamayacağını herkes bilir!
Bu çok salakça bir şeydir ve eğer siz öğretmenseniz böyle bir mazeretle önünüze gelen öğrencinin sınav kağıdına diğer kağıtlardan farklı bir muamelede bulunmazsınız.
“Sınav sonrasındaki değerlendirmem elime gelen sınav kağıdına göre olacak” diyebiliyoruz fakat çevrenin, televizyonun, kitapların, dergilerin, dini kurum ve kuruluşların, cemaatlerin, tarikatların ve diğer her şeyin bize şartlandırdığı şeylerin doğruluğundan da emin olabiliyoruz?!
Öteki tarafta(!) yanlış bir şey çıkacaksa da “ Etraf böyle yapıyordu, bende böyle yaptım” gibi bir şey söyleyerek ateşten(!) kaçabileceğimizi dâhi düşünüyoruz!!!
" Onlara ALLAH’ın inzâl ettiğine tâbi olun; denildiğinde, ‘Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.’ derler.. Peki, ya ataları bir şeye akledememiş ve doğruyu da bulamamış idiyseler de mi? " {Bakara:170}
Bu ayet sâdece geçmişteki cahiliye insanlarına mı indi acabâ?
Kur’an mâdem her an yürürlükte, nasıl oluyor da ondaki uyarıları geçmişe hapsedebiliyoruz? Sonra da “Kıyâmate kadar geçerli olan tek kitap Kur’an’dır” sakızını çiğnemeye devam ediyoruz!
Sakız karın doyursaydı dünyâda aç insan kalmazdı!
Sınav kağıdına “arkadaşımla gezmeye gitmiştim o yüzden çalışamadım, lütfen bana beş verin hocam” yazan çocuğun hâline gülmesini biliyoruz fakat bundan daha da beter bir durumda olan kendi hâlimizi hiç tınlamıyoruz bile. Sanki biz değiliz Resûlullâh’ı incelemeyen, araştırmayan!
Allah’ın kurmuş olduğu sistem çok acımasız!. Güçlü güçsüzü ezer geçer! Hiç mi belgesel izlemiyorsun yahu!
{ Sistemi açıklamaya çalıştık; sistemi fark ettiklerini söyleyip; sisteme kafa tutup, savaş açan bir zihniyet içine girdiler!.
Silindirin önünde durmayın, ezer geçer; dedik; “Silindirin ezip geçeceğini fark ettik”, deyip; Silindirin önüne uzandılar!!!
“Ateş yakar, acıma duygusu yoktur ateşin; su boğar” dedik… “Anladık, fark ettik ateşin yakacağını, suyun boğacağını”, deyip; içine atladılar ateşin, suyun, göya sistemi anlamış(!?) olarak!. } AHMED HULÛSİ - DİN`İN TEMEL GERÇEKLERİ kitabının SON UYARI bölümünden..
Hadis okumak insanların unuttuğu bir olay hâline gelmiş.
Etiketi kabarık biri veya birilerinin yaptığı yorumlar insanların işine geliyor ve bunlarla tatmin oluyorlar.
Hacı efendilerin hoca efendilerin şeyh efendilerin anladığı ve anlatmaya çalıştığı Resulullah’ın anlattığı mı acabâ?
Ya değilse hâliniz nice olur!..
İnsanların diğer çoğunluğu ise “ben zâten yaparım” diyerek kendisinde hissettiği özellikleri uygulamış gibi bir havaya bürünerek dinden uzaktaki oyun alanında günlerini bir “yok” uğruna, meslek uğruna, hırs uğruna, yükselme uğruna, daha iyi uğruna harcıyor!
İnsanlık dışsallıkta tükeniyor! Tv ne derse O’na iman ediyor!
İçe yönelmek unutulmuş! Sonsuza kadar yalnızlık unutulmuş!..
Birkaç gün yalnız kalmaya dayanamıyor hanım efendiler beyefendiler!
Yalnız kalması kaçınılmazsa, kimi CD yığar önüne kimi içiyorsa biraları içkileri, içmiyorsa diğerlerini yığar kimi de daha entel takılır romanları yığar!
Daha iyi nasıl yerim, daha iyi nasıl cinselliğimi tatmin ederim, daha iyi nasıl görünürüm, daha iyi nasıl etkili olurum, daha iyi nasıl evimi dekore edebilirim, daha iyi nasıl şöyle yaparım daha iyi nasıl böyle yaparım! Hep dışsal!!!
İnsanların kafasından geçenlerin çok büyük çoğunluğu bunlardan ibâret!
Erkeği “ istediğini elde etme” peşinde, kadını da “ kendime daha çok nasıl baktırabilirim”in derdinde!
İslam’a aykırı bir şeyi sırf dersin müfredatı emrediyor diye dayatan bir zihniyete toz kondurmayan bir üniversite gençliği ile beraber yaşadığının ve ilerleyen yıllarda bir şeyler öğrensin diye biricik kızını canın oğlunu bu insanlara göndereceğini biliyor muydun acabâ?
Namazı camiye hapseden imamların arkasında namaz kıldığının farkında mısın acabâ?
Bu devride camilerdeki uygulamanın Resûlullah zamanı ile tek benzer yanı farzın cemaatle kılınmasıdır! Diğer her şey uydurmasyondur!
{Kütüb’üs-Sitte 2680 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: " Namazlarınızdan bir kısmını evlerinizde kılın, sakın onları kabirlere çevirmeyin!"} hadisini inkar etmiyorsak neden “namaz = cami” gibi bir saçmalığın içindeyiz?
“Etrâfa uymak hayatın neresinde?” diye düşünme! Sağa sola bakmana gerek. Burnunun ucunda taptığın “etraf putu” !?
Namazı cemaatle kılmak güzel bir şey. Namaz için camiye giden müdavimlerden, halk ağzıyla cami cemaatinden birini, bir gün durdur ve sor bakalım en son ne zaman sünnet bir namaz kılmış evinde?!
Resûlullah’ın “ her gün kıl” dediği namazı, ramazan ayında camilerdeki toplu tespih namazına hapseden zihniyet ile Resûlullah’ın anlatmak istedikleri arasındaki farkı idrak eden var mı acabâ?
Neyse dostum, fazla da kurcalamamak lazım(mış), sonra kulağımızı çekerlermiş.. Varsın çeksinler.. Fakat her şeyi burada yazacak durumda yok maalesef.. Sadece birkaç örnekle hâlimizi görmeye çalıştık hep berâber..
Doğruları söylemekten çekinmeyelim..
Bir yönüyle hadislerde bahsedilen “ zâlim sultan” etraftan başkası değildir!
Etraf yanlışı empoze ediyorsa doğruya göre hareket etmiyorsa ve tüm mantıklı îzahlara rağmen “ataların dinine” sarılıyorsa burada durup düşünmek îcâp eder!
Artık safını belli etme zamanı geldi! İnandıklarına göre hareket etme zamânı geldi! Hatta geçmeye bile başladı! Herkes inandıklarına göre amellerde bulunur.
Sen sünnetullâhı “OKU”saydın dağlara çıkıp Allah Allah diye bağırırdın! Çünkü beynindeki Hasiyb esmâsı hem yaptığın iyi bir fiilde sende açılım sağlıyor hem de sistem ve düzene ters herhangi bir şeyinde de beynini o şeye kapatıyor, o şeye seni tıkıyor ve beynin hasar görüyor! Yukarıda bir tanrı yok bir elinde maşası olan diğerinde şeker olan! Bütün esmâlar sende, o bihaber olduğun beynin var ya, cennette orada cehennemde orada!
Eğer inandıklarına göre hareket etmezsen, yaşadıklarına inanıyorsundur!
Allah’ın ismine sempati duyduğun kesin. Resulullâh’a veya Kader’e sempati duyduğun kesin fakat sen bunlara duyduğun sempatiyi îman zannettin ve hayatının en büyük yanlışını yaptın!
İsme îman değildir amaç, iman edilmesi gereken isim değil mânâdır!
Birazdan ekrana gelecek bir görüntü kör olmana sebep olacak desem ve sende bana iman ettiğini söylesen, buna rağmen ekrana bakmayı sürdürsen sen bana iman mı ettin şimdi? Yoksa bana duyduğun “sempati”yi “iman” zannedip “ekranın insâfı”na bıraktın kendini!
Eğer bana iman sâhibi olsaydın ekranı kapatıp uzaklaşırdın oradan. Fakat sen ne yaptın? Bana iman ettiğini söylemiştin fakat ekrana bakmayı kesmediğin için artık hayatına kör olarak devam ediyorsun.
Yâni îman = amel, amel = îmandır!
Sen Hz. Muhammed Aleyhisselam’e ve O’nun anlattıklarına sempati duyuyorsun!
Fakat bu duyduğun sempatiyi, O’nun ismine ettiğin îmanı O’nun mânâsına imana dönüştürmelisin.
Sen “ismine iman” ettiğin âhirete hazırlık için, “ismine îman” ettiğin âhireti “mânâsına îman” hâline çevirmek için bu dünyada yaşıyorsun!.
Senin başka bir amacın yok! Eğer başka şeyleri amaç edinirsen geri dönüşü olmayan pişman edilesi bir yola girmişsin demektir!
{-Abdullah ibn Mes’ud radıya’llâhu anh şöyle dedi:
Bize dâima doğru söyleyen ve kendisine de doğru bildirilen Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.
… Kendisinden başka Hak ilâh olmayan Allah’a yemin ederim ki: sizden biriniz cennet ehlinin ameliyle amel etmekte devam eder. Nihâyet kendisi ile Cennet arasında bir zirâ’dan başka mesafe kalmaz!.. Bu sırada yazı o kişinin önüne geçer!.. Bu defa o kişi cehennem ehlinin ameliyle amel etmeye devam eder!?.
Ve yine sizden biriniz Cehennem ehlinin ameliyle amel eder, nihâyet kendisiyle cehennem arasında ancak bir zirâ mesafe kalır. Bu sırada yazı önüne geçer!.. Bu defa da o kimse cennet ehlinin ameliyle amel eder ve cennete girer!. } Hadis
{Bir kişi, "Allah ve Rasûlü ve Rasûlün bütün getirdiği hükümleri kabul ediyorum" derse; ve bunun yanında, o hükümlere dâir emirleri tutmazsa, İslam hükümlerini yerine getirmezse, bu kişi delâlettedir! sapmıştır!.. İman ehli sayılmaz!’ } Gavs-ı â’zâm Abdülkâdir Geylâni’nin "El Ganiyye" isimli kitabından..
Lütfen safını belli et artık! Kendini etrâfa ispatla demiyorum.
Kendini, kendine ispatla! Vicdânınla barışık ol, O’na kulağını tıkama!
“Safını belli et” demek “bölücü ol” demek değildir!
“Safını belli et” demek “münafık olma” demektir!
Münafık olmayan insan düşünen insandır! Düşünerek bulduğu hakikate iman eden insandır!
Eğer düşünmek suç sayılıyorsa bulunduğunuz yerde, o yer hakkında kara kara düşünmek gerekir. Zîra Kur’an’ı inkar etmek çok acı bir durumdur!
Siz gerçeklere göre hareket ettiğinizde birileri kulağınızı çekebilir. Fakat kulağımızı çekecekler diye top oynamamazlık etmezdik küçükken..
Hatırlayın o günlerinizi..O zaman çocuktuk fakat etrâfa rağmen yine de oynuyorduk oyunumuzu..
Şimdi de oynayalım inşallah.. Top kesen vahşîlere rağmen..
Sevgilerimle..