Şekilci düşünen insanlara mânâyı anlatmaya kalkınca“Şekli yapmayacağız mı?” sorusuna muhatap kalıyoruz.
Mânâ, şeklin dışında değildir!
Şekil ve mânâ ayrılmaz ikilidir! Ne şekilden gâfil ol ne de şekille kayıtlan!
Amaç mânâdır fakat şeklin getirdiği nurdan mahrumiyet, seni mânâya ulaşmaktan alıkoyar!
Çünkü mânâ şeklin üzerine binâ olur, yâni mânâ şekli kapsamaktadır. Tam olarak bu yüzden şeklin dışında değildir!
Sen “şeriattan sonra tarikat, tarikattan sonrahakikat” diyebilirsin fakat bil ki ne hakikat ne de tarikat şeriattan ayrıdır, dışındadır! Her şey esâsen şeriatın içinde olmaktadır!
Yunus Emre hazretlerinin bahsettiği “çokları şeriat gemisinden hakikat denizine dalmadılar” sözü “şeriatı terk et” demek değildir!
Yunus Emre hazretlerinin bahsettiği “çokları şeriat gemisinden hakîkat denizine dalmadılar” sözü “çokları mecazı hakîkat zannetti, aracı amaç yaptı, sen aracı amaç yapma, amaç olan hakîkatı idrak etmek için aracı kullan, hakîkate ermek için araç olan şekilden mahrum kalma, fakat araçla da kayıtlanma, şekille olayın bittiğini zannetme, şekil işin başı, sona erdiğinde de baştan mahrum olmazsın, lütfen mecazları hakikate ermek için araç olarak kullan fakat aracı amaç yapma” demektir.
Anlayışı kıtlardan bâzıları “ben hakka erdim, şeriata ve tarikata gerek kalmadı” diyorlar. Zikirden, namazdan, oruçtan vazgeçiyorlar..
Allah Resûlü hakîkata ermemişti gâliba?(!) Ölüm ânına kadar ibâdete, zikre, tefekküre, duâya, hakikate eremediği için devam etti gâliba?(!) Erseydi bırakırdı gâliba?(!)
Senin namazın mi’rac olmayabilir fakat “nasıl olsa namazın derinliğinden gâfilim, öyleyse hiç kılmayayım” dediğin anda kendini farz olanı yapmayanların diyârı olan ateşte bulursun!
İstediğin hakikat ehlinin hayâtını oku, göreceğin tek şey “ölüm anlarına kadar şeriata tam bağlılık”tır! Bunun dışında bir şey söyleyen ne Allah’ı anlamıştır ne de O’nu anlatan Resulullâh’ı!
Korunma duâlarını çekmeyenlerin geleceği nokta “ben hakka erdim, şeriata ve tarikata gerek kalmadı” demektir! Allah bizleri muhafaza etsin şeytan ve zürriyetinden!
Veya zikir çeken biri olabilirsin..
Diyelim ki “fâtır” ismini günde 2700 defa zikrediyorsun. Fakat hâlâ insanlardaki fıtrî kulluğu idrak edemiyorsun ve bu esmânın açtığı “huzur” kapısından girememenin sonuçlarını yaşıyorsun! Kızıyorsun, bağırıyorsun, eksik, kusur görüyorsun!
“Mâdem bu esmânın sonuçlarını yaşayamıyorum” diyerek bu esmânın zikrini elden bırakmamalısın! En azından bu esmâyı tefekkür etmelisin.
Amaç “fıtrî kulluğu idrak”tır fakat seni bu noktaya getirecek olan zikir ve(ya) tefekkürden de mahrum kalmamalısın!
Eğer Allah’a imanın olsaydı “Her birimin belli bir amaç ile yaratıldığına ve Allah’ın ADL olmasının gereği olarak o birimin yaratılış amacına ulaşması için gerekli olan her şeyi o kulunu verdiğine” de iman ederdin zâten. Fakat “zâten böyle değilim hepten bırakayım” dememelisin!
“Allah’ın en sevdiği kul, duâsında (amacında) ısrarcı olandır! ”
O noktaya gelmek için sebeplere sarılmalısın! Fakat o noktaya gelince “Ben şunları yaptım ve bu noktaya geldim” dememelisin. Diyeceğin “Benim bu noktaya gelmem için şunlar vesile kılındı” olmalıdır! Diğer türlü şeytan gibi “Sen beni azdırdın” kafa yapısının diğer versiyonuna dâhil olursun!
Aynı konu cennete girenler içinde söylenmiştir. “Hiç kimse yaptıklarıyla cennete giremez” denmiştir fakat ne hikmetse cennete gidenlerde cennete götürecek amellerden mahrum değillerdir. Çok ince nokta, umarım anlamışızdır.
“Zâten fıtrî kulluğu idrak edemiyorum öyleyse hepten bırakayım” dememelisin!
En nihâyetinde uğraşırsan geleceğin nokta: “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” demek olacaktır! Uğraşmazsan laklakla hiçbir yere varılmıyor.
Bilgiyle bir yere varılsaydı benim laptop sâfiyede (en üst idrakta) olurdu(!)
Birimin yaratılış amacına ulaşması için ne gerekiyorsa O’nu veriyor Allah! Güzel olan budur! Senin uyduruk güzellerin değildir güzel olan!
İşte bu yüzden demişler ki “Gerçek güzeldir fakat her güzel gelen gerçek değildir”
Her şey sen anlamasan da, hazmedemesen de, göremesen de, yaşayamasan da güzeldir! Çünkü herkes yaratılış amacının gereği fiillerde bulunuyor. Buna îmân ettiğini söylüyorsun fakat hâlâ fiile kızıp fâilinde kellesini koparmaya kalkıyorsun!
Fille yanlış diyeceğine fâili karalamaya kalkıyorsun! Ve hayatının en büyük yanlışını hiç farkında olmadan yapıyorsun! Çünkü Allah’ı inkar ediyorsun!
“DİLEDİĞİNİ YAPAR” âyetini inkar etmeseydin “Allah nerede DİLEDİĞİNİ YAPIYOR? ”diye sorardın kendine. Sonra da büyük bir şaşkınlıkla O’nu ötelere attığın için pişman olurdun.
Neyse dostum..
“Bakalım bu sefer ne yazmış” diye okuduysan öğrendin ne yazdığımı..
Burada veya başka bir yerde doğru bulduklarını alıp uygulamazsan “hobi farklılığı”ndan başka bir şey elde edemezsin! Hobisi farklı olanları almıyorlar cennete!
Bilgisi çok olanı da almıyorlar cennete!
Cennete girenler iman edenler ve sâlih amellerde bulunanlardır, imanının gereği uygulamalarda bulunanlardır!
Bilgili cehennemliklerden olmak an meselesi!
Eğer bildiklerimizi uygulamazsak ancak hayallerimizle yaşar ve hayallerimizle ölürüz. Kabir âlemine geçince de balonumuz patlar. Ve hayallerimizin sonucu olan cehennem çukurlarından bir çukurda kıyâmete kadar çırpınıp dururuz.
Olay, cehennem çukurlarından bir çukurla da kapanmaz.. Kabir nasılsa sonraki aşama daha da katlanmışıymış.. Gören böyle diyor ve bizde iman ediyoruz(!) mu?
{Kütüb’üs-Sitte 5456- “ …Kabir, ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir…"}
Saygılarımla..
Hâkan Türkmen
03 Ekim 2009
Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder