17 Ekim 2009 Cumartesi

Duâ!

Bakıyorum herkes birbirine dua ediyor: “Allah ilmini arttırsın, Allah şöyle razı olsun, Allah en güzelini nasip etsin, Allah dostlarıyla berâber kılsın...”

Duâ etmek kötü bir şey değil. Duâ o kadar değerli bir şey ki, Allah katındaki değerimizi sâdece ve sâdece dua iledir!

Duâ değerli bir şey. Fakat kumaşı terziye vermek lâzım. Çapulcuların eline düşen kumaş zarar getirir! Bilinçli olmayan duânın da etkisi var fakat bilinçli edilen dua ile kıyaslanamaz! “Mazlumun âhı yerde kalmaz” diye bir şey biliyoruz. Çünkü mazlum dediğimiz kişinin o duâyı etme ânındaki isteyişi, yakarışı öyle bir etkili oluyor ki, ÖZündeki RAB gücünü öyle bir değerlendiriyor ki, ettiği duâ en kısa zamanda yerini buluyor. Konsantrasyon mu dersin, yoğunlaşmamı dersin, samimiyet mi dersin, ne dersen de. Önemli olan o tür duaların yerini bulduğu, istenilen cinsinden bir şey verildiği!

Duânın bizi ilgilendiren kısmı, biz ne diye dua ediyoruz ve bize edilen dualar ne yönde?

En sık rastladığım ilim konusundaki duâlaşmalar. İnsanlar birbirlerine bu konuda çok duâ ediyorlar ve kendilerine de bu yönde duâ ediyorlar.

İlim ne demek?

Kimler ilim sâhibi olabilir?

İlim sâhibi olunca ne olacak, gibi sorular sorulabilir fakat bu soruların cevaplarından ziyâde kişinin ilme ulaşma serüvenine bir göz gezdirelim.

İlim ateşin ardındadır” sözünü işitince bu sözü öve öve bitiremiyoruz. Fakat neyi övdüğümüzü ve neyi çağırdığımızı hiç düşünüyor muyuz acabâ?

Sen bir şeyi översen, yâni ciddi ciddi seversin, istersin ve o şey seni bulur.

Eğer sen, ilmi övüyorsan kendine ateşi çağırmaktasın.

Çünkü sistem ateşin ardından verilen bir ilimden bahsediyor. Sistem, ilimden önce ateş diyor! Sabır isteyen belâsız kişinin kendisine belâ çağırması gibi ilim isteyen kişi de ateş çağırıyor, bela çağırıyor, musîbet çağırıyor, sıkıntı çağırıyor. Sıkmadan limonun suyu çıkmayacağı için senin Özündeki cevheri açığa çıkarmak için seni sıkarlar.

Elması bulmak için kazmayla kürekle çalışırlar. Hem de en yakınında olanlarla yaparlar bu işi. Dışarıdan yabancı işçi çalıştırmazlar. Hemen en yakınından başlarlar seni sıkmaya.

Bâzen bir iftira olur, bâzen bir haksızlık olur, bâzen istemediğiniz nâhoş hadiseler olur, bâzen güvendiğiniz karlara kar yağar, bâzen yanlış anlamalar olur vb..

Herkesin bir kuyruğu vardır ve vâr olan kuyruğunuza öyle bir basarlar ki, “bu olay başıma nasıl geldi” diyecek fırsatınız dâhi olmaz!

Olayı yaşayanlar iş başa düştü diyerek isyan etmek yerine hikmetini görmeyi bekleyenler ise ilim için adlarını listeye yazdırmışlardır artık.

Olaydaki hikmeti görmeyi bırakın, hikmetini görmeyi beklemeyi dâhi beceremeyenler, isyan edenler ise kendilerinden bekleneni verememenin verdiği hayal kırıklığı ile bir dahaki olayı yaşamaları beklenir.Ve o ilmi elde edene kadar aynı dozdaki olaylar o kişiye yaşattırlır. Çünkü geçmişte bir zaman ya o isteyişte bulunmuştur ya da O’na biri duâ etmiştir. Ve kabul olunmayan duâ yoktur!


Yaptığımız duâlarla ulaşmak istediğimizden ziyâde o ulaşmak istediğimizin oluşması için neyi çağırdığımızı çok iyi düşünelim, görelim ve olaylar silsilesinin içine çekilince “Bunlar niye başıma geldi ki?” çırpınışında olmak yerine “Mevlâ görelim neyler neylerse güzel eyler” idrâkına giriş niteliği taşıyacak düşünceler üretelim ve girelim inşallah..

Saygılarımla efendim..

Hiç yorum yok: