17 Ekim 2009 Cumartesi

Ne Zaman?

İnsanlar kendi istidât ve kapasiteleri kadarıyla Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın anlattıklarını anlamak ve uygulamaktadırlar.


Hal böyleyken kapasitesi ve istidâtı yüksek insanların, kendisini böyle hisseden insanların,kendilerini çevreleriyle karşılaştırmaları ve onları biraz geçince olayın nihâyete erdiğini zannetmeleri Muhammed Aleyhisselam’ı anlamamaktır.

Karşılaştırmak iyi bir şey değil fakat illâ biriyle kendinizi karşılaştıracaksanız bu karşılaştıracağınız kişi Hz. Muhammed’i anlamaya çalışan birisi olsun! Bakalım o zaman geçiyor musunuz, nal mı topluyorsunuz?(!)

Hem diyeceğiz âhir zamandayız hem de kendimizi ahir zamanın kötü tarafına sebep olan kişilerle karşılaştırıp içten içe “ben onlardan üstünüm” diyeceğiz. Bu biraz anlayış kıtlığıdır. Hatta biraz değil baya baya anlayış kıtlığıdır bu durum.

Muhammed Aleyhisselam’ın gelmiş geçmiş tüm günahlarının bağışlanmasına rağmen o insan ibâdetle ne kadar meşgul oldu acabâ? İnsanlara yanlış örnek olmayayım diye mi yoksa işin içinde başka şeyler mi vardı?

Cehennem düşenler imansızlıktan yakınırmış, cennete gidenlerde az amelden yakınırmış.

Kendimizi imanlı varsayarsak farzlarla tatmin olmak yerine diğer ibadetlere, zikirlere, dualara ne zaman başlarız dersiniz? Çoluğu çocuğu everdikten sonra mı yoksa emekli olduktan sonra mı? Veya kendimize göre farklı farklı başlama tarihlerimiz mi var?

Bahâne üretmek kadar kolay bir şey yoktur!

Azrail’le kontratı olan olamayacağına göre, bu yazının sonuna dâhi erişeceğinin garantisi olamayacağına göre hâla neyin ertelemesindesin?

İnşallah” denilecek yer var “ Bismillah” denilecek yer var!

"Bismillah" demeden "İnşallah" diyen hava alır!

Sen başlama konusunda “ Bismillah” diyeceğin yerde, eskiden beri devam eden bir şekilde, biz babadan böyle gördük dercesine “İnşallah”larla tatmin oluyorsan daha çok “ İnşallah” çekersin ve “ Bismillah” diyemeden nalları dikersin!

Unutmayalım, yakınlık nafilelerle elde edilir.

Eğer sen, tesbih namazını camideki imamın ayın on beşinde maaşını almak şartıyla ramazanın son gününde kıldırdığı bir şey zannediyorsan sana elbette denilecek bir şey yoktur.

En yakınlarından birine tesbih namazı konusunda “ her gün kıl” diyen Muhammed Aleyhisselam’ı anlamamak için daha ne kadar uğraşacağız acabâ?

Zor değil yahu, yirmi dakika ya alıyor ya almıyor. Sâdece tesbih namazı değil tabi ki. Fakat bu namaz çok önemli. Lütfen en azından haftada bir kere kılalım..

Yakınlık elde eden kesinlikle havadan elde etmemiştir! Elde ettiği o yakınlığı amellerine borçlu değildir. Böyle bir düşünce yanlıştır.

Allah çeşitli sebepler yaratmıştır yakınlık elde etmek için. Kul, bu sebeplerden her hangi birine bağlanır veya bağlanmaz, bu O’nun kendi bileceği bir şey. Fakat sebeplere bağlanarak yakınlık elde edilirse anlamamız gereken olay şu olmalıdır: “Allah bu insanın yakınlık elde etmesini bu sebepleri vesile kılarak sağladı, o kişi bunları yaparak elde etmedi yakınlığı, Allah kuluna yakîn sağlamak için bu amelleri vesile kıldı! ”

Aynı gibi görünebilir fakat yakınlığı amellerine borçlu düşüncesiyle Allah bu amelleri vesile kıldı düşüncesinin arka planları epey farklı.

Birinde M (vehmin zulmeti) varken diğerinde B (vehim nûru) var!

Biri “Ben yaptım ve mecbur tanrı verdi” derken, diğeri ise “Allah böyle diledi ve böyle oldu, başka türlü olması muhaldir” diyor!

Hz. Îsa’nın bir sözü var: “Her arayan bulamaz fakat bulanlar arayanlardandır
İşte bu sözü hayatın her yerine yayabilirsiniz. Mesela nafile konusunda da şöyle bir bakış kazanılabilir: Her nâfile yapan eremez fakat erenler nâfileye devam edenlerden çıkmaktadır!

Azlarla tatmin olan aklı başında insan yoktur, deli hiç yoktur!
Farz dışında bir şey yapmayan evliya duydun mu?

Eren kişinin yürüteni “DİLEYEN RABBİNE BİR YOL TUTAR!”{külli irade yokmuş gibi yaşa} âyetidir, îmanı ise “DİLEYEN YOK İLLÂ ALLAH”{cüzi irâden yokmuş gibi düşün} âyetinedir!

Sen bu iki âyeti ıska geçersen istediğin bilgiyi bil, bilgiyle bir yere varılamayacağını mezar taşında yazacak olan ölüm tarihi denilen “XX. XX. 2XXX” tarihinde öyle bir anlayacaksın ki sadece insanlar duyamayacak anladığını ve anlayamamanın verdiği pişmanlığını!

Ahmed Hulûsi’nin kulağımıza küpe olacak bir sözü var:

{ Rasulullâh’a bu yolda yaptığı çalışmalar yüzünden “cinne uğramış, deli” dedilerdi; sen bırak delillik derecesini, akıllı düzeyinde(!) neler yapıyorsun?! }1118 - Dost’an Dosta

Amellerimizin ardındaki iki tür vehimden bahsetmiştik daha önceki yazılarda. O yazılarla beraber burada anlatılanlarda değerlendirilirse vehmin zulmetinde rütbe almak yerine, vehmin zulmetinden sıyrılmak için ibâdet, zikir, dua bize kolaylaşır inşallah.

Hâkan Türkmen
27 Eylül 2009

Ankara

Hiç yorum yok: